BEN BİR MEDYA PARANOYAĞIYIM


24 yaşımdaydım,Norveç’te mimarlık eğitimim devam ediyordu. Bir Eylül sabahı mimarlık okuluna gitmek için yurt binasından çıktım. Karşı binanın penceresinden yunanlı arkadaşım Paristopulos’un bana seslendiğini duydum. Baktığımda
-Duydun mu?
-Neyi?
-Türkiye’de askeri darbe olmuş.
-Zaten bekleniyordu…
diyebildim ve yoluma devam ettim. O gün şehircilik sınıfıyla fjord gezisi vardı. Katılım parasını ödemiş bekleniyordum. Tramvaya binip şehir merkezine giderken yolda düşüncelere daldım. Hem memleket özlemi hem burukluk… aydınlık bir Türkiye hayal ederken içim daha da buruklaşmıştı. Şehir merkezindeki iskeleye ilerlerken kararımı vermiştim geziye katılmayıp evde yas tutacaktım. İskeleye yanaşmış üç direkli tekneye vardığımda turu organize eden arkadaşlarıma gelemeyeceğimi bildirip ayrılırken tek bir arkadaşım sordu “Türkiye’deki darbe nedeniyle mi katılmıyorsun?” “Evet benim için güzel bir gün olmayacak” deyip ayrıldım.
Akşam TV ekranları başında günlük ana haber bülteninde insansız Beyazıt meydanında sisler içinde iki tank silueti görüntüsü arkasında okunan haberi dinledik. Dışişleri bakanı özgürlükçü ve demokratik ülkelerin ittifakı olarak tanımladığı NATO içinde müttefik bir ülkedeki anti demokratik gelişmeden duyduğu üzüntüsünü dile getirdi. Ve hepsi neredeyse bununla kaldı. O sırada Türkiye’de neler olduğunu hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz sevgili arkadaşlar. Dolup taşan hapisaneler, tutukluları alamayan hapisanelere çözüm olarak oluşturulan çadır kentler, tankların fabrika duvarlarını yıkarak müdahele ettiği işçi direnişleri vs vs.
Tam o sırada Polonya’daki “Dayanışma” hareketi de gündemdeydi. Her gün haberlerde Gdansk’daki tersane işçilerinin direnişleri, radyo TV haberlerinde günlük gazetelerde yer alırken Türkiye hakkında hiç bir habere rastlanmıyordu. Artık Norveç halkı yakalarında “Dayanışma” (Solidarność) hareketinin rozetleri ile gezmeye başlamıştı. Lech Walesa hemen her gün haber oluyordu. General Wojciech Jaruselski’nin 13 aralıktaki sıkıyönetim ilanı halk arasında nefret ile karşılanırken, Norveçin en yüksek tirajlı bir gazetesi haftasonu ekinde General Kenan Evren ile kendisini sevimli gösteren iki tam sayfalık röportaja yer vermişti.
Daha sonra yurttan şehre giden tramvayda iki durak sonra binip günlük gazetelerine gömülen dışişleri bakanına sordum neden Polonya’daki olayların duyulup Türkiyede olanların gündeme gelmediğini. Gülümsedi, müttefik olduğumuzu unutmayın diye cevapladı.
İşte gözlemlediğim bu süreç bana basının ve medyanın toplum içindeki gücünü öğretmeye yetmişti. O günden sonra her gazete manşet haberi gördüğümde düşünmeye başladım. Acaba manşetteki haber olan olay gerçekleşmeseydi o gün manşet haberi ne olacaktı diye. Neyin haber olup neyin olmayacağı, Hangi olayın birinci sayfa haberi olup hangi olayın arka sayfaya atılacağı, ya da hiç yayınlanmayacağı, buna kimin hangi kriterleri göz önünde tutarak karar verdiği basın sorumluluğu, basın etiği, bilgilendirme sorumluluğu gibi kavramlar hep kafamda soru işaretleri uyandırmıştır. Gazeteleri, hep paranoyak bir kafa ile okuyup medyayı paranoyak bir gözle izlemişimdir.
Günümüzde de sosyal medyada aynı paranoyam devam ediyor. Neticede sosyal medya da haber kaynaklarımızın bizi yönlendirdiği aşikar değil mi?
12 Fransız karikatürist ve polisin katledilmesine üzüntü duyan arkadaşlarıma “olaya etraflıca bakmak gerekir” dediğimde “aydın yozlaşması” olarak niteleniyor,ölene saygıya davet ediliyorum. 12 kişiyi katleden zihniyetin başka bir ülkede 2000 kişiyi katlettiğini anımsatmam ise “iki olayı karşılaştırmak” insanlara neye üzülüp neye üzülmemesi gerektiğini öğretmek gibi algılanıyor. Evet şimdiye kadar Kubilayı, Taylan özgürü öldüren, 32 yazarı yakan ve daha nicelerini katleden zihniyet iktidarın arkasında duruyor.
Ingmar Bergman’a sormuşlar; “gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak?””utanç” demiş Bergman, “dünyayı bir tek utanç kurtarabilir.”insan utanmalıdır!…
Belki utanıyoruz zamanında doğru tepkileri veremediğimiz için. belki utanıyoruz Fransa’daki gibi milyonlar bir olup zamanında “Korkmuyoruz” sloganı atmadığımız için. Belki Fransızların tuttuğu mateme ve tepkiye ortak olarak kendimizi avutuyor, vicdanımızı yıkıyoruz . Belki utanıyoruz Boko Haram’ın öldürdüğü 2000 insanı öldüren silahların THY ile taşınmış olmasından ya da bizim vergilerimizle alınmış olmasından. Belki o nedenle susuyoruz rahatsız oluyoruz ikibin maktulun anımsatılmasından.
Belki de medya tarafından manipüle ediliyoruz 12 Fransız’a yoğunlaşıp hem vicdanımızı temizliyor hem, bizim de başımızda olan bir soruna tepkimizi gösterip deşarj oluyoruz, hem de belki daha önemli bir iç sorun maskeleniyor ve Nijeryada belki de bizim vergilerimiz ile alınan silahlarla gerçekleştirilen dev katliama dolaylı suç ortağı olmaktan kurtuluyoruz… Ne paranoyak adamım ben…

About suhanyuk

Hiçbir partiye, derneğe, locaya, gruba üye olmadan, etnik bir kimliğe bürünme gereği görmeden kendisi olabilen, yaptığı her şeyin hesabını vermesi gerektiğini ve de verebileceğini düşünen, sistemin içinde olmaktansa; elinden geldiğince dışında yaşayan bir insan olmaya çaba gösteren bir kişiyim.
Bu yazı Genel içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

1 Responses to BEN BİR MEDYA PARANOYAĞIYIM

  1. Sureyya Aydin dedi ki:

    Sühan, kafana, eline sağlık! Medyaya paranoid yaklaşımda tamamen haklısın, doğrusu da bu…Medya, süzülmüş, seçilmiş ve kurgulanmış enformasyonun verildiği kanallardan oluşuyor ve Norveç’te büyük ölçüde tek sesli ! Chomsky’den bir zamanlar Norveç konusunda ilginç bir yorum dinlemiştim. ABD bir “imperium ” olarak miyadını doldurdu demiş ve imperium tanımlamasını “cinayetlerini başka devletlere işleten “ şeklinde yapmıştı. “-elinde kala kala iki küçük devlet kaldı ABDnin, onlar da Avrupa’da yer alıyor; biri Danimarka diğeri Norveç “ demişti…! (Chomsky, bu konumları nedeniyle NATO genel sekreterliğinin bu iki ülke eski başbakanlarına verilip durduğunu da eklemişti sözlerine : ) Ne zaman “norveç, demokrasi” vs konu edilse, Chomsky’nin bu lafları/ saptamaları/savları aklıma gelir ve içimden “sırıtırım” …büyük resim hiç de çocuk kitabı illüstrasyonları gibi sevimli ve masum değil maalesef .

    Sağlıcakla kal Selamlar S. A.

    >

Yorum bırakın